İSLAMİ SOHBETLER
NEFİS MUHASEBESİ (1)
Herkese kendi âdeti hoş gelir.
Fenalık ve iftiralara ne kadar fecî bir surette maruz kalınırsa kalınsın, mukabele-i bilmisil
etmemek, tevbe ve istiğfara devam etmek, sabır ve tahammüle çalışmak, öyle hâdiselerden
ibret ve ders almak, mütecaviz ve müfterilerle uğraşmamak, yüksek bir ahlâk ve kemâlâtın
şiarındandır. Enbiyalar, velîler, sulehalar ahlâkı ile ahlâklanmaktır.
Kendi nefsini daima kötülemek, kendi küçük kusurlarını büyük görmek, başkalarının büyük
kusurlarını küçük görmek, yüksek bir fazilettir. Takvada, doğrulukta, edep ve ahlâkta kendisi
azametle amel etmeye çalışmak, başkaların lâkaydlıkları ile meşgul olmamak veya ikaz ve
hatırlamakta mütevaziyane ve yumuşaklık göstermek büyük bir fazilet ve din kardeşlerinin
dinine hizmet edebilmek için semeredâr bir düsturdur.
İnsan beşerdir, hata edebilir. Hususen küllî ve umumî bir dâvanın hizmetkârlarına yapılan
taarruzların çokluğu, şerâitin ağırlığı; dâvâyı inkişaf ettirmek, hizmetin önüne çekilen dehşetli
mâniâları yıkabilmek için çeşitli hizmet şık ve şekilleri ararken hepsinde yüzde yüz isabete
muvaffak olmak pek müşküldür. Böyle bir hengâmede müsbet netice vermeyen tedbirleri o
müdebbire söylemek lâzım iken, her ne sebeple olursa olsun, kat`iyyen başkasına söylememek
ruh, kalb, akıl ve feraset eseridir. Bunun aksine başkalarına dert yanmak, safderunluk ve
düşünce za`fının delilidir. Fayda vereceğim zannıyla fikrinde taannüd ve taassub göstermek
zarar vermenin en bâriz bir delilidir ki, bu da ahmaklığın gözlere görünecek derecede aşikâr
olmasıdır. Zira ahmaklığın tarifi, “Fayda vereceğim niyetiyle zarar vermektir.”
Kendisinin bir rey ve fikir sahibi olduğu gururuna kapılan, asıl rey, tedbir ve vazife sahibi
kimseleri kötüleyen, fakat kendisine toz kondurmayan bir kimse, “Herkes için birer kusur
buluyorum; acaba kusursuz bir ben mi kaldım? Onlar benim aklımın ermediğini yakînen
biliyorlar da, tehevvüre kalkışıp veya o sözü içime atıp nefsimin, arkadaşlarımın kusurunu
veya aslında kusur olmayıp ta benim kusur görmek ve başkalarına nakletmek hususunda
zorlatıcı bir kuvvet haline gelmemesi için, benim yüzüme vurmamak edep ve hayasına mı
riâyet ediyorlar?” diye mülâhaza yapılsa, bir zararı bin zarara çıkaran dedikoculuktan
kurtulunması mümkün olur.
İyi olmanızı istiyorsanız evvelâ kötülüğünüze inanınız, kusurlardan kurtulmak istiyorsanız
evvelâ kendi kusurunuzu görüp, kendinizi kusursuz zannederken, kusurlu olduğunuzu müşahede
ediniz.
Bahtlı ve talihli kimse, başkasına va`z edilirken ibret alandır.
Kusurlu, hatalı bir arkadaşınızın yanlışlarını yumuşaklıkla, hürmet ve tevâzu ile yalnız ona
söyleyiniz. Kabullenmezse dahi, ikinci bir kimseye onun hakkında gıybet etmeyiniz. Birisinin
kusurunu, kusuru düzelteceğim diye etrafa yaymak, şahsî kin, garaz, nefsin karışması gibi
hallerin zorlamasının neticesidir. Veyahut fayda veriyorum zannıyla zararların üremesine sebep
olan bir safdillik ve bilememezliktir. Başkalara yaymak değil, dâima ve dâima ona söylemektir.
Söylerken de “Acaba, hakîkaten ve bizzat nefsü`l-emirde hata mıdır? Yoksa benim fikrime,
görüşüme göre mi hatalıdır?” diye insan kendini murakebe etmelidir.
Hiddetle, heyecanla konuşmanıza asla îtimad etmeyiniz. Zira nefis ve şahsî hissiyat karışır.
Yapacağım derken parçalarsınız. Hem de kendinizi parçalamış olursunuz. Çok defa kendisini
tenkîd etmek kâmilliğine erişememiş, yakın akraba veya mesâi arkadaşlarını tenkid etmeye
alışanlarla bir yerde oturmayınız. Onu dinleye dinleye siz de münekkid ve yıkıcı bir ahlâk
sahibi olursunuz.
Adaletten ayrılmamak, hakikati itiraf ve tasdik etmektir. Zıddı zulümdür.
Nefsini daima itab eden, din ve dâvâ arkadaşlarının iyiliklerine hasr-ı nazar eden başkalarınca
nefret edilmekten kurtulur.
Dedikodu ile, arkadan çekiştirmekle mesele halletmeye çalışmak, ya safdillik, ya şuur altı veya
şuur üstü garaz ve muhalefet nişanıdır. Veya canı incitilmişin intikam kokusudur.
Dışarıdan tenkid kolaydır. Aynı işin içine girdikten sonra, tenkidin zulümkârlığını anlamak o
kimse için ne acı, ne felâketli, ne hasaretli ve ne derece mânevî mes`uliyetlere dûçâr olucudur!..
Herkese kendi âdeti hoş gelir.
Fenalık ve iftiralara ne kadar fecî bir surette maruz kalınırsa kalınsın, mukabele-i bilmisil
etmemek, tevbe ve istiğfara devam etmek, sabır ve tahammüle çalışmak, öyle hâdiselerden
ibret ve ders almak, mütecaviz ve müfterilerle uğraşmamak, yüksek bir ahlâk ve kemâlâtın
şiarındandır. Enbiyalar, velîler, sulehalar ahlâkı ile ahlâklanmaktır.
Kendi nefsini daima kötülemek, kendi küçük kusurlarını büyük görmek, başkalarının büyük
kusurlarını küçük görmek, yüksek bir fazilettir. Takvada, doğrulukta, edep ve ahlâkta kendisi
azametle amel etmeye çalışmak, başkaların lâkaydlıkları ile meşgul olmamak veya ikaz ve
hatırlamakta mütevaziyane ve yumuşaklık göstermek büyük bir fazilet ve din kardeşlerinin
dinine hizmet edebilmek için semeredâr bir düsturdur.
İnsan beşerdir, hata edebilir. Hususen küllî ve umumî bir dâvanın hizmetkârlarına yapılan
taarruzların çokluğu, şerâitin ağırlığı; dâvâyı inkişaf ettirmek, hizmetin önüne çekilen dehşetli
mâniâları yıkabilmek için çeşitli hizmet şık ve şekilleri ararken hepsinde yüzde yüz isabete
muvaffak olmak pek müşküldür. Böyle bir hengâmede müsbet netice vermeyen tedbirleri o
müdebbire söylemek lâzım iken, her ne sebeple olursa olsun, kat`iyyen başkasına söylememek
ruh, kalb, akıl ve feraset eseridir. Bunun aksine başkalarına dert yanmak, safderunluk ve
düşünce za`fının delilidir. Fayda vereceğim zannıyla fikrinde taannüd ve taassub göstermek
zarar vermenin en bâriz bir delilidir ki, bu da ahmaklığın gözlere görünecek derecede aşikâr
olmasıdır. Zira ahmaklığın tarifi, “Fayda vereceğim niyetiyle zarar vermektir.”
Kendisinin bir rey ve fikir sahibi olduğu gururuna kapılan, asıl rey, tedbir ve vazife sahibi
kimseleri kötüleyen, fakat kendisine toz kondurmayan bir kimse, “Herkes için birer kusur
buluyorum; acaba kusursuz bir ben mi kaldım? Onlar benim aklımın ermediğini yakînen
biliyorlar da, tehevvüre kalkışıp veya o sözü içime atıp nefsimin, arkadaşlarımın kusurunu
veya aslında kusur olmayıp ta benim kusur görmek ve başkalarına nakletmek hususunda
zorlatıcı bir kuvvet haline gelmemesi için, benim yüzüme vurmamak edep ve hayasına mı
riâyet ediyorlar?” diye mülâhaza yapılsa, bir zararı bin zarara çıkaran dedikoculuktan
kurtulunması mümkün olur.
İyi olmanızı istiyorsanız evvelâ kötülüğünüze inanınız, kusurlardan kurtulmak istiyorsanız
evvelâ kendi kusurunuzu görüp, kendinizi kusursuz zannederken, kusurlu olduğunuzu müşahede
ediniz.
Bahtlı ve talihli kimse, başkasına va`z edilirken ibret alandır.
Kusurlu, hatalı bir arkadaşınızın yanlışlarını yumuşaklıkla, hürmet ve tevâzu ile yalnız ona
söyleyiniz. Kabullenmezse dahi, ikinci bir kimseye onun hakkında gıybet etmeyiniz. Birisinin
kusurunu, kusuru düzelteceğim diye etrafa yaymak, şahsî kin, garaz, nefsin karışması gibi
hallerin zorlamasının neticesidir. Veyahut fayda veriyorum zannıyla zararların üremesine sebep
olan bir safdillik ve bilememezliktir. Başkalara yaymak değil, dâima ve dâima ona söylemektir.
Söylerken de “Acaba, hakîkaten ve bizzat nefsü`l-emirde hata mıdır? Yoksa benim fikrime,
görüşüme göre mi hatalıdır?” diye insan kendini murakebe etmelidir.
Hiddetle, heyecanla konuşmanıza asla îtimad etmeyiniz. Zira nefis ve şahsî hissiyat karışır.
Yapacağım derken parçalarsınız. Hem de kendinizi parçalamış olursunuz. Çok defa kendisini
tenkîd etmek kâmilliğine erişememiş, yakın akraba veya mesâi arkadaşlarını tenkid etmeye
alışanlarla bir yerde oturmayınız. Onu dinleye dinleye siz de münekkid ve yıkıcı bir ahlâk
sahibi olursunuz.
Adaletten ayrılmamak, hakikati itiraf ve tasdik etmektir. Zıddı zulümdür.
Nefsini daima itab eden, din ve dâvâ arkadaşlarının iyiliklerine hasr-ı nazar eden başkalarınca
nefret edilmekten kurtulur.
Dedikodu ile, arkadan çekiştirmekle mesele halletmeye çalışmak, ya safdillik, ya şuur altı veya
şuur üstü garaz ve muhalefet nişanıdır. Veya canı incitilmişin intikam kokusudur.
Dışarıdan tenkid kolaydır. Aynı işin içine girdikten sonra, tenkidin zulümkârlığını anlamak o
kimse için ne acı, ne felâketli, ne hasaretli ve ne derece mânevî mes`uliyetlere dûçâr olucudur!..